(Photo by Filiz Telek)
Aslında hikaye uzun, birkaç satır aşağıda. Ama “sen yine de bir iki cümleyle anlat hele kimsin?”derseniz;
Hülya Tosun ; Gezgin, hayal kurucu, hayallerin peşinden gidici, hikaye anlatıcısı dans tutkunu… 2013’te, ayaklarının geri geri gittiği ofis işinden ayrılma kararı aldı ve en sevdiği yollara düştü. Bir arkadaşıyla üç ay boyunca Anadolu’yu köy köy gezip, hikayelerini dinledi çocuklarla etkinlikler yaptı ve onlarla “nasıl bir dünya istiyoruz” u konuştu. Yolculuk sonrası evini de boşaltıp “göçer”lerden oldu. Tam da o esnada gönlünü kaptırdığı masallarla yeniden yol göründü. İki ay boyunca farklı illerdeki köy okularda masal anlatip, köyden köye, cocuklardan cocuklara mektuplar taşıdı. Şimdilerde yeni yolculuklar yeni hayaller ve hikayelerin peşinde.
https://www.facebook.com/ruhubohcadagezen
Sınırlarım kalktı benim. Öyle güzel, öyle kendiliğinden oldu ki. Örneğin Beyrutta tanıştığım Rima’yla, İstanbul’dan Fas’a uçtuk biz. Arjantin’den gelen Ekvador’lu Margarita’yı da alıp Sahara çölünde dans ettik. Bir gece yarısı, kum tepesinin zirvesine tırmanıp el ele tutuşup yıldızları seyrettik ve aşka dair bir dilek tuttuk biz… İzmir’li Gül, Beyrut’lu Rima, Ekvador’lu Margarita, Fas’lı Said ve ben… Sınırlarım kalktı benim. Öyle güzel, öyle kendiliğinden oldu ki…
Sakarya’nın küçük bir köyünde doğdum. Yaşadığım çevrede, kimselerde seyahat alışkanlığı olmadığından, uzun yıllar, başka diyarlara gidebilmenin tek yolunun Almanya’ya çalışmaya ya da Mekke’ye hacca gitmek olduğunu sandım.
İlk, tek başıma yolculuğum, -annemin tüm itirazına rağmen- 16 yaşındayken Dokuz Eylül Üniversitesinde okumak üzere İzmir’e yaptığım yolculuktu.O dönemler, yurt dışına başka sebeplerle de çıkılabildiğini öğrendim ama benim için seyahat hala şehirli ve zengin insanların yapabileceği bir şeydi. Okul bittikten sonra, bana öğretilen “sanal mecburiyetler” sebebiyle, en sevmediğim bütün işleri yaptım; bankacılık, finans, muhasebe.
Buket Uzuner’in kitabından, interrail diye bir şey olduğunu duyduktan tam on yıl sonra, çalıştığım şirketin tarihindeki en uzun yıllık izni kopartıp, bir interrail bileti ile 5 ülkeyi gezdim ve işte böylece kaptım gezginlik virüsünü. Sonrası, her bir resmi tatil, hafta sonu tatili ve yıllık izinlerde uçak, tren bileti kovalamak ve yeni yerler keşfetmekle geçti. Herhangi bir tura katılmaksızın, kendi planladığım gezilerle şu ana kadar 19 ülkeyi ve Anadolu’nun pek çok ilini gezdim. Misafirperverlik ağları sayesinde birçok gezginle tanıştım ve birçoğunu da evimde ağırladım.
İnanmadığım işlerde çalışmak ve sadece kısıtlı zamanlarda seyahat edebilme özgürlüğümün olması öyle canıma tak etti ki, bundan tam bir yıl önce, hiçbir birikimim olmaksızın işimden ayrılma kararı aldım. İlk küçük mucize kararı alır almaz gerçekleşti. Sonrasında, uzun zamandır hayalini kurduğumuz yolculuk için, küçük bir fon bulup, bir arkadaşımla yola çıktık. Bana bu yolculuğun amacını sorduklarında bildiğim bir tek şey vardı; yalnızca bir kişiye bile, seyahat edebilmenin mümkün olduğunu gösterip, yola çıkma cesaretini verebilirsem benim için değerdi.
Eşe dosta haber uçuruldu, arkadaşlar, arkadaşların arkadaşları, onların da kuzenleri, teyzeleri, asker arkadaşları, anneleri derken, armağan ekonomisinin kralını yaşadığımız ve her bir anına şükrettiğimiz yolculuğumuz başladı. Bohçamda Anadolu ismini verdiğimiz bu yolculukta, üç ay boyunca Anadolu’daki köyleri dolaşıp, misafir olduğumuz köyün hikayelerini dinledik. Kendi yol hikayelerimizi hem büyüklerle hem de küçüklerle paylaşıp, çocuklarla çeşitli etkinlikler yaptık ve her köydeki etkinlik sonrası, çocukların yazdığı mektupları, bir sonraki köyün çocuklarına taşıdık.
İşte bu yolculuğun duraklarından birinde düştü yolumuz Siirt’in Bağgöze köyüne. Bir yakını telefon edip Mevlide ablaya, sadece, “bir misafirimiz var ilgilenir misin?” dedi. Dünyanın en güzel gülümsemesiyle karşıladı bizi Mevlide abla. Aynı dilde (!) hiç konuşamadık ama o güldükçe evimiz oldu evi. Hatice, yüksekokulu yeni bitirmiş kızı, tercümanımız ve can yoldaşımız oldu o bir hafta boyunca ve bir gün, son sınıftaki kuzeni Evin’le karşımıza geçip; “Burcu Abla, Hülya Abla biliyor musunuz? Küçüklüğümüzden beri en büyük hayalimiz, sadece ikimiz yola çıkıp Türkiye’yi gezmekti. Şimdi sizi gördük ya, biz de yapabiliriz…”
Nisan, 2014’te, yepyeni bir yolculuğa başladım. Judith Liberman’ın atölyelerinde duyduğum ve yaşayarak öğrendiğim bir şey var; “Hikayelerin gücü!“. “Dünyanın duyduğu hikayeleri değiştirebilirsek, dünyayı da değiştirebiliriz” der sevgili Judith. İki ay süren ve Antakya’dan başlayan bu yolculukta, köy okullarını dolaşıp çocuklara masal anlattım, yine köyden köye çocuklardan çocuklara mektuplar taşıdım.
Şimdilerdeyse gönlüm yeni yolculuklar yeni hayaller ve hikayelerin peşinde 😉
Hülya Tosun
Geri bildirim: Tüm dostlarım istifa! | Ruhu Bohçada Gezen
Vaayyy canına!! Çok sevdim ki ben sizi!….Bi daha; vayy canına!!! :))))))
Hoşgelmişsiniz 😉
Geri bildirim: Tüm dostlarım İstifa ! – Hülya Tosun – Yeşil Gazete
Doğru bir karar, şahane geziler ve keyifli yazılar. Yolun hep açık olsun Hülya. Benim de 42 ülke oldu ve durmak yok. Sevgiler.
Çok teşekkürler sevgili Alper 😉
Çok güzel bir anlatım, %100 katılıyorum! Kararınız kesinlikle bir sürü güzel ruhu etkileyecek derinlikte!
çok teşekkür ederim 🙂
Çok ama çok ruhu öpülesi bir kızsın… Başka ne denir ki.
Keşke biz de kaldırabilsek o sınırları 🙂 Çok samimi bir anlatım olmuş bayıldım. Yazdıklarının içinde yeni yerler görme,farklı havaları soluyup bambaşka hikayeler dinleme arzusu olan tüm ruhlara dokunabilmesi dileğiyle 🙂
Geri bildirim: “Dünyanın duyduğu hikâyeler değişirse dünya değişir” | "hepsi hikâye!"
Gezme özlemimi daha da kamçıladınız bu yazınızda.Teşekkürler 🙂 Harikasınız gerçekten.