Öyle bir hostele geldim ki evlere şenlik. 10 kişilik bir oda gördüm belki de tek odasi o. Sanirim sabah geldiğimde iceride 30 kişi uyuyordu. Hani sihirbazlar ağızlarından kurdele çıkarırlar çıkarırlar çıkarırlar… Renkler değişir ama kurdele bitmez. Bu hostel de öyle. Ayni odadan sürekli yeni insanlar çıkıyor. Sanki o on kişilik odada iki ayri otuz kişilik grup farkli zamanlarda yaşiyor gibi.
Allahtan Italyan bir kız sabah “ben artik dayanamiyorum” deyip ayrildi da bana bir yatak cikti.
Bu arada hostel sahibini couchsurfing ‘ten buldugumdan para ödemiyorum. (Couchsurfing, en en özet haliyle sırt çantalıların birbirlerini evlerinde ücretsiz ağırlamalarına aracı olan bir web sitesi. Bazı otel sahipleri de bu siteye üye olup bazen ücretsiz konaklama sağlıyorlar.)
Hostelde biraz kestirdikten sonra “bari hostelin etrafini göreyim” gezimden iki kare.
Suya yansiyan çamaşirlarin fotosunu cekmek icin bir araya girdim, kadindan çamaşırları çekmek için izin aldim. Yani ben öyle sanmıştım. Bir sonraki araya girdigimde bir adam kostu pesimden. Kadin soylemis begonvillerin fotosunu cekiyormusum ya, su arada da varmis bu arada da varmis. Tuttu kolumdan dolastirdi aralari. Anlatmadim uzun uzun begonvil değildi hikaye diye… Keyfini çıkarttım rehberli mahalle gezimin 😉
Gülümsedim! Tayland’a hoş geldim
***
Gelişim tam da Christmas (Noel) gününe rastladığından, hostelin biraz kalabalık olacağını zaten tahmin ediyordum, bunun yanında vakit de geçirince hostelin olayini biraz çözdüm sanirim. Sizi hostelin sahibi Hero ile tanistirayim.
Ben Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okurken Buca Heykel’de bir pideci vardi, Hüseyin Abi. Üç fakülte bizim Hüseyin Abi’ye bağliydi. J Egitim, Hukuk ve IIBF’den herkesi tanirdi. Kim kimin arkadasi, kimin anasi hasta, kim sevgilisiyle ayrıldı hepsini bilir tanırdı Hüseyin Abi. Pideni yersin hesap öderken bir bakarsın iki lahmacun bir ayran paketi eline tutuşturur. “Bu ne Hüseyin Abi?” “Yurttaki arkadaşın Funda’ya götür” derdi. Birinin ailesi köyden mezuniyete mi geldi, götürür evinde misafir ederdi.
Iste Hero da buranin Huseyin Abisi gibi. Hostelin kosullari oldukca kötü olsa da, herkesle tek tek ilgileniyor, kim nereye gidiyor kim nerden geliyor biliyor, aksam olunca da hosteli toplayip sabaha kadar parti…
İlk akşam benim payıma da bir Jaz Festivali düştü. Haberler Hero’dan Hostele dalga dalga ayılmış. Herkes bir Jazz’dır tutturmuş. Biz çıkıyoruz gelecek misin dedi çocuklar. Şu bizim çocuklar. Bongkok’ta ilk günüm, şehrin nesrinde olduğum konusunda en ufak bir fikrim yok, çocukları takip ettim, nehirden vapurla, bir gün doğumunda, festivale doğru…
Kim demiş ki ben jaz sevmem diye?
Gerekli koşullar sağlaninca severim ben jaz.
Mesela gerekli koşullar;
Mevsimlerden yaz olmali illa
Çimenlerde oturulmali
Israilli bir Shai nam-i diğer Armağan ve New York’lu ama Hint asilli Kevin olmali.
Bangkok’ta olmali insan, ayağında sandaletler mesela…
Ilk sokak yemeğini yemeli. Sevince çok şanslı hissedip ikincisini denemeli. O da güzel çıkmalı 😉
Evet, Bangkok’un ilk günu icin on ayri plan yapsam bunlardan biri jaz festivali olmazdi. Oldu. Pek de güzel oldu.
Bakmayin seyahate yalniz ciktigima, ben yalnızlığı hiç sevmem aslinda. Bazen Şişliden Kadıköy’e giderken bile arkadaşlarima facebooktan sorarim yol arkadaşi olmak isteyen var mi diye. Türkiye’deki yalniz seyahatlerimde yalniz kalmayacağimi iyi biliyorum artik da, Tayland’ta da öyle olurmuş meğer…
Kim demiş ki ben jaz sevmem diye? Mevsimlerden yaz olmalı illa. Bangkok’ta olmalı insan!